30 Nisan 2012 Pazartesi

23 Nisan 2012 Pazartesi



Işık vuracağı yüzü,
ağaç dalına konacak kuşu seçmezmiş.
Ve
güneşi çağırırmış yüreği üşümüş her çocuk
hiç vazgeçmezmiş.
             
                                                                                          Tahsin Özmen.


21 Nisan 2012 Cumartesi



"Oysa bütün hayatımız yaşadıklarımız ile düşündüklerimiz arasındaki masum çelişkiden ibarettir".

Dilsizlerden dinlediğim sitemler kadar, sağırlara bağıra bağıra anlatacaklarım var..!

Şükür etmediğimiz hayat başkalarının hayalleridir bekli !

'Tüten Dağ' Meksika'yı korkutuyor



Meksika’nın başkenti Mexico City’nin 70 km güneydoğusunda kalan Popocatepetl yanardağı, yaklaşık bir haftadır lav ve volkanik taşlar püskürtüyor. Meksikalı yetkililer ise olası bir patlama riski bulunmasına rağmen acil durum önlemleri alınmasına gerek olmadığı görüşünde.

“Popo” veya “Don Goyo” adlarıyla da bilinen Popocatepetl, yaklaşık bir haftadır kül, gaz ve kaya püskürterek Mexico City ve çevresine korku salıyor. Yerel halk, 5 bin 450 metre yüksekliğindeki dağda ‘güçlü gürlemelerin’ yaşandığını belirtti.

Devlet Başkanı Felipe Calderon, yanardağın komşusu olan eyaletlerin valileriyle görüştüğünü ve gerekli olduğu halde tahliyelerin yapılacağını ifade etti. Yetkililer ise volkanik faaliyetlerin tehdit edici bir boyuta gelmesi halinde, Mexico, Puebla ve Morelos eyaletleri için hazırlanan güvenlik önlemlerini uygulayacaklarını belirtti.

Meksika Ulusal Afet Önleme Merkezi Roberto Quaas, “Yanardağ şu an için tehdit oluşturmuyor” dedi. Hükümet ise Pazartesi gününden acil durum ilan edilmesi konusunda bir karar almış değil. Uzmanlar, Popocatepetl’de yaşanacak güçlü bir patlamanın beş milyon kişiyi doğrudan etkileyeceğini, yanardağın çevresinde ise toplamda 19 milyon insanın yaşadığına dikkat çekti.

Antik Aztek uygarlığının Nahuatl dilinde “Tüten Dağ” anlamına gelen Popocatepetl, ikizi kabul edilen ancak faal olmayan Iztaccihuatl dağı ile Mexico City’nin manzarasını süsleyen doğal unsurlardan da biri olma özelliğinde.



Size 50 soru ...



1. Kaç yaşında olduğunuzu bilmeseniz kaç yaşında olurdunuz?

2. Başarısızlığa uğramak mı hiç denememek mi daha kötüdür?

3. Hayat o kadar kısaysa neden sevmediğimiz o kadar şeyi yapıyor ve yapmadığımız o kadar şeyi seviyoruz?

4. Her şey yapılıp söylendiğinde söyledikleriniz yaptıklarınızdan daha mı fazladır?

5. Dünya için değiştirmek istediğiniz en önemli şey nedir?

6. Mutluluk ulusal para birimi olsa nasıl bir çalışma sizi zengin ederdi?

7. İnandığınız şeyi mi yapıyorsunuz yoksa yaptığınız şeye alışmaya mı çalışıyorsunuz?

8. Ortalama insan ömrü 40 sene olsa hayatınızı farklı yaşar mıydınız?

9. Hayatınızın gidiş yönünü ne derece etkilediniz?

10. Bir şeyleri doğru yapma konusunda mı yoksa doğru şeyleri yapma konusunda mı daha endişelisiniz?

11. Asansör düğmesine birden fazla defa mı basıyorsunuz? Bunun asansörü daha hızlandırdığına mı inanıyorsunuz?

12. Endişelerle dolu bir dehâ mı yoksa neşeli ve basit bir insan mı olmayı tercih ederdiniz?

13. Neden siz sizsiniz?

14. Arkadaş olarak isteyeceğiniz türden bir arkadaş mısınız?

15. İyi bir arkadaşınızın uzaklara taşınması mı yoksa yakınlarınızda oturan iyi arkadaşınızla irtibatınızın kopması mı daha kötüdür?

16. En çok şükrettiğiniz şey nedir?

17. Eski anılarınızı kaybetmeyi mi yoksa asla yeni anılara sahip olamamayı mı tercih ederdiniz?

18. Gerçeğe kafa tutmadan onu bilmek mümkün müdür?

19. En büyük korkularınızdan gerçekleşen oldu mu?

20. Beş sene önce çok mutsuz olduğunuz zamanı anımsayabiliyor musunuz? Şimdi bu üzüldüğünüz şeye hâlâ üzülüyor musunuz?

21. Çocukluğunuzdan sizi en mutlu eden anınız nedir? Onu bu kadar özel kılan nedir?

22. Yakın geçmişinizde en son ne zaman tutku dolu ve canlı hissettiniz?

23. Şimdi değilse ne zaman?

24. Henüz istediğinizi başaramadıysanız kaybedecek neyiniz var?

25. Biriyle hiçbir şey konuşmadan hayatınızın en güzel konuşmasını yaptığınızı hissettiğiniz oldu mu?

26. Sevgiyi destekleyen dinler neden bu kadar çok savaşa neden oluyor?

27. Hiç şüphe duymadan iyi ve kötünün ne olduğunu bilmek mümkün müdür?

28. Şimdi birkaç trilyon kazanmış olsanız işinizi bırakır mıydınız?

29. Daha az işiniz olmasını mı yoksa zevk alabileceğiniz daha fazla işiniz olmasını mı tercih ederdiniz?

30. Bugünü daha önce yüz kere daha yaşamış gibi mi hissediyorsunuz?

31. En son ne zaman derinden inandığınız bir fikrin hafif ışığında karanlığa daldınız?

32. Tanıdığınız herkesin yarın öleceğini bilseniz bugün kimi ziyaret ederdiniz?

33. Son derece çekici ya da ünlü olmak için hayatınızın 10 senesini vermeyi ister miydiniz?

34. Hayatta olmak ve gerçekten yaşamak arasındaki fark nedir?

35. Ne zaman risk ve mükafatları hesap etmeyi bırakıp devam etmek ve doğru olduğunu bildiğin şeyleri yapmak gerekir?

36. Hatalarımızdan bir şeyler öğreniyorsak hata yapmaktan neden bu kadar korkarız?

37. Kimsenin sizi yargılamayacağını bilseniz neyi farkloı yapardınız?

38. En son ne zaman kendi nefes alış sesinizi duydunuz?

39. Neleri seversiniz? Son zamanlardaki hareketleriniz bu sevgiyi açıkça gösterdi mi?

40. Bundan beş sene sonra dün ne yaptığınızı anımsayacak mısınız? Ya ondan önceki günü? Ve ondan öncesini?

41. Şu an bazı kararlar alınıyor. Soru şu: Bu kararları kendiniz için mi alıyorsunuz yoksa başkalarının sizin yerinize bu kararları almasına izin mi veriyorsunuz?

42. Saygı ve hayranlık duyduğunuz üç kişiyle öğle yemeği yiyorsunuz. Sizin arkadaşınız olduğunu bilmeden yakın bir arkadaşınızı eleştirmeye başlıyorlar. Bu eleştiri hoş değil ve haksız yere yapılıyor. Ne yaparsınız?

43. Yeni doğan bir bebeğe tek bir tavsiye verecek olsanız bu ne olurdu?

44. Sevdiğiniz birini kurtarabilmek için yasaları çiğner miydiniz?

45. İyice baktığınızda yaratıcılık gördüğünüz bir yerde delilik gördüğünüz de oldu mu?

46. Çoğu insandan farklı yaptığınızı bildiğiniz bir şey var mı?

47. Sizi mutlu eden şeyler nasıl oluyor da diğer herkesi mutlu etmiyor?

48. Gerçekten yapmak isteyip de yapmadığınız bir şey var mı? Varsa sizi tutan ne?

49. Aslında bırakmanız gereken bir şeylere mi tutunuyorsunuz?

50. Şu anda yaşadığınız ülke ya da şehirden başka bir yere gitmeniz gerekse nereye taşınırdınız ve neden?





Aşk galiba böyle bir şey; büyüttükçe ölüyorsun diyorlar.. Ben değil onlar diyor :)



:)

20 Nisan 2012 Cuma

Hıyar ..


Bunları okuduktan sonra hıyara çok daha farklı gözle bakacaksınız!

Bir süre önce bu bilgiler "The New York Times" gazetesinde yayımlandı.

1. Hıyar, günlük ihtiyacınız olan birçok vitamini içerir. Tek bir hıyarda Vitamin B1, Vitamin B2, Vitamin B3, Vitamin B5, Vitamin B6, Folik Asit, Vitamin C, Kalsiyum, Demir, Mağnezyum, Fosfor, Potasyum ve Çinko ihtiva eder.
...
2. Öğleden sonra yurgunluk mu hissettiniz? Kahveyi, çayı, soğuk içecekleri bir taraf bırakın ve bir hıyar yiyin. Hıyar iyi bir B vitaminler ve Karbohidratlar kaynağıdır ve yediğinizde saatler sürecek yorgunluğunuzu kısa bir sürede ortadan kaldırır.

3. Banyo veya duştan sonra aynanızın buğulanmasından şikayetçi misiniz? Bir hıyar dilimini alıp aynayı ovun. Hem buğulanma yok olacak hem de pırıldayan bir aynaya ve nefis bir kokuya sahip olacaksınız.

4. Haşereler bahçenizi veya saksı bitkilerinizi mahvediyor mu? Bahçeniz için bir aluminyum tabağa (ya da aluminyum folyoya) hıyar dilimlerini koyup, ortada bir yere yerleştirin. Saksılarınıza ise birkaç dilimi toprağın üzerine yine aluminyum tabak veya folyo ile yerleştirin. Bütün mevsim haşerelerden kurtulacaksınız. Hıyardaki kimyasallar aluminyum ile etkileşerek insanların algılayamadığı ama haşereleri deli eden bir koku yayar ve onların ortadan kaybolmalarına neden olur.

5. Bayanlar, sokağa çıkmadan önce veya denize-havuza girmeden önce bir süreliğine selülitlerinizden kurtulmak ister misiniz? Sorunlu bölgelerinizi birkaç dakika süreyle hıyar dilimleriyle ovun. Hıyardaki fitokimyasallar derinizdeki kollajenlerin gerilmesini sağlar, dış tabakayı sıkılaştırarak selülitlerin görüntüsünü azaltır. Aynı şekilde kırışıklıklara da iyi gelir (özellikle de göz civarındaki).

6. "Akşamdan kalma" sorununuzdan veya kötü bir baş ağrısından kurtulmak ister misiniz? Yatağa girmeden önce birkaç dilim hıyar yiyin ve ertesi sabah dipdiri, baş ağrısız kalkın. Hıyar, vücudun kaybetmiş olduğu gerekli besinleri takviye edici yeterli miktarda şeker, B vitaminleri ve elektrolitleri ihtiva ettiği için yediğiniz birkaç dilim sorunlarınızı hemen yok eder.

7. Özellikle diyet yapanlar, açlık dürtünüzü ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz? Hıyar yiyin.

8. Evinizde ayakkabı boyanız mı kalmadı? Taze kesilmiş bir hıyar ile ayakkabınızı ovalayın. İçerdiği kimyasallar ayakkabınıza hem harika görünen bir parlaklık verir hem de deriyi su geçirmez hale getirir.

9. Evinizde bir kapı, pencere ya da benzer bir şey gıcırtı mı yapıyor? Bir dilim hıyarı alıp gıcırtı yapan yerlere sürtün (tabii sürtünme yapan yerlere, menteşenin dışına değil!!) gıcırtı gidecektir.
10. Kendinizi gergin, bitkin mi hissediyorsunuz (özellikle ders çalışan öğrenciler, yeni bebek sahibi olmuş anneler ve diğer herkes) ? Bir tas kaynar suyun içine bir bütün hıyarı ince dilimler halinde keserek koyun. Tası da bulunduğunuz odada uygun bir yere koyun. Hıyardaki kimyasallar ve diğer besinler kaynar suyun içine girince tepki gösterirler ve suyun buharı ile birlikte bulunduğunuz odaya yayılarak nefis bir aroma yayarlar. Bu aroma sizlerin tüm gerginliğini alarak sakin kişiliğinize dönmenizi sağlayacaktır. Özellikle öğrenciler bunu denemelidir.

11. Yemek yediniz (örneğin kebap) ve ağzınızdan kötü koku yayıyorsunuz. Bir hıyar dilimini alıp dilinizle damağınıza yerleştirin ve en az 30 saniye öyle tutun. Ağzınızda kötü kokulara neden olan bakterilerin fitokimyasallar sayesinde ölmesi nedeniyle bu sorundan kurtulmuş olacaksınız. (Soğan-sarmısak kokusu konusunda bir bilgi yok. Bunu da siz deneyin ve sonucu görün.)

12. Evyelerinizi, lavabolarınızı çevreye zarar vermeyecek bir şekilde temizlemek ister misiniz? Bir dilim hıyarı alıp temizlemek istediğiniz yeri ovun. Sadece yılların birikimi lekeleri kirleri temizlemekle kalmaz, ayrıca güzel bir parlaklık verir temizlediğiniz yere. Bunun yanında elleriniz de o temizlik malzemelerin verdiği zararlardan kurtulmuş olur.

13. Kalemle yazarken bir hata yaptınız ve hatayı silmek istiyorsunuz. Hıyar kabuğunu alıp yavaş ve nazikçe silmek istediğiniz yazıya sürtün. Boya kalemlerinde ve keçe kalem yazılarında da oldukça yararlı. (Bazen çocuklar duvarlara yazılar yazar, resimler yaparlar. Onlarda da deneyebilirsiniz).


Hıyar deyip geçmemek lazım bundan sonra!


Yalnız uyumayı sevmeyen çocuk :)


Tıpkı ben :) hala oyuncaklarıyla uyuyan var mıdır benim gibi bilmem :) Çocukta çok tatlı. Yanakları ısırmalık :) Bal bal..

Bir de fotoğrafa farklı bir bakış açısı ekleyelim mi.
Çin`de tek çocuk politikası olduğunu biliyoruz. Bunun neticesinde bu "tek çocuklar" ailelerinden normalin üzerinde bir ilgi görüyorlar. Ayrıca aileler çocuklarının kendilerini yanlız hissetmemesi için onları böyle hediyelere boğuyorlar. Bu resim bunları söyledi  ben değil :)


Herkes bakar ama herkes göremez..



ABD Philadelphia'daki özgürlük heykeli

Mutluluk


Çok şeker gerçekten

Yaşadığı yerden şikayetçi olanlara gelsin..




Kendini anlatamamaktı asıl yorgunluk..



17 Nisan 2012 Salı


Her gülen yüz mutluluk ifadesi değildir..

Peşinden gidilecek rüyalar yokmuş hayatta. Öyle şeyler yalnızca peri masallarında olurmuş. Gerçek dünya, içindeki gerçek insanlarla, toprağa bulanmış şekere benzermiş. Tadı güzelde olsa yenmeyecek türden...


Hiç bir kız çocuğu güçlü kadın olmak için doğmaz. Hepsi masum hayaller kuran şımarık birer prensese benzerler. Kaderdir onları cadı, fettan ya da güçlü kadın yapan.. Tutulmamış sözler, yaşanmamış mutluluklar, ölümler ve ayrılıklar güç verir onlara.. Kurulan hayaller, iskambil kağıtlarından kule gibi yıkıldığında ezilmemek için o enkazın altında güçlü olmak zorundadırlar.. İşte ben o kadınların güçlerine hayrandım. Ben o kadar güçlü olamam zannediyordum.. Meğer olunuyormuş. Güçlü kadından önce mutlu kadın olmanızı diliyorum...

16 Nisan 2012 Pazartesi

Kola'nın 60 dk. da vücuda verdiği zararlar..


Bu haberi okuduktan sonra bir daha kola içer misiniz? 1 bardak kola 1 saatte vücütta neler yapıyor?
İç ve Kalp Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, bir bardak kolanın 60 dakikada vücuda verdiği zararları anlattı.

... İşte felakete götüren kısır döngü:

Prof. Dr. Karatay, 'kola içince vücudunuzda neler olduğunun farkında mısınız?' diyerek aşağıdaki açıklamayı yaptı:

1. İlk 10 dakikada: Kanınıza hemen 10 çay kaşığı kadar şeker girer. Bu normal günlük dozun 100 katı kadardır. Bulantınızın olmamasının nedeni içinde bulunan 'fosforik asiddir'.

2. İlk 20 dakikada: Kan şekeriniz aşırı şekilde yükselir. Bunun sonucu pankreasınızda aşırı derecede insülin salgılanır ve kan şekerinin fazlası karaciğerde yağ olarak depolanmaya başlar.

3. 40 dakika içinde: Kafeinin tamamı dolaşıma girmiş olur. Kan basıncı yükselir, karaciğerden daha fazla şeker yapılarak kana geçer ve kan şekeri tekrar yükselir.

4. 45 dakika içinde: Beyinde dopamin yapımı artar, mutluluk hissi başlar (eroinin etkisine benzer bir etki meydana gelir.)

5. 60 dakika içinde: Ani açlık hissi oluşur.

6. Tekrar kolaya ve tatlılara saldırısınız.

7. Bu kısır döngü devam ettiği süre karaciğer ve göbek yağlanması artar, vücudun tüm hücrelerinde LEPTİN ve İNSÜLİN DİRENCİ gelişir.

8. Şişmanlık hastalığını başlatmıştır ve bütün dejeneratif hastalıkların nedenidir.


13 Nisan 2012 Cuma

Söyleyemem


Minuscule


Kardeşim bu animasyon çizgi diziyi takip ediyormuş bir süredir. Bana da dün mesaj atmıştı izle çok güzel diye. Ben de az önce izledim ve beğendim :)

Minuscule Fransız yapımı 3d animasyon çizgi dizidir. Çizgi filmde başrolde sinekler vardır, doğayı ve hayvanları seviyorsanız bu anime dizisini kesin izlemeli ve izlettirmelisiniz. Çocukların bayıldığı minuscule çizgi filmi yaratıcıları Thomas Szabo ve Helene Giraud'dır. sineklerin uğur böceklerinin ve doğadaki daha birçok böceği sevimli ve eğlenceli bir şekilde karşımıza çıkartan çizgi dizide güzel görüntüler ön planda tutulmuş. Çok sessiz bir film olan minuscule sineklerin vızıltısı ve dizi müzikleriyle yada doğanın eşsiz güzel sesleri ile zenginleştirilmiş harika bir yapımdır. Minuscule anne ve babaların doğa ve hayvan sevgisini kazandırmak istediği çocuklarına mutlaka izlettirmesi gereken yapımlar arasında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ülkemizde de yumurcak tv kanalında yayımlanan minuscule çizgi filminin görüntülerini siteden de rahatlıkla takip edebilirsiniz.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Einstein ve şoförü




Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile
gidermiş. Yine bir konferansa
gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü
... Einstein'a;

"Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken
ben de arka sıralarda
oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her
şeyi kelimesi
kelimesine biliyorum" demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte
bulunmuş:
"Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç
tanımıyorlar... O halde
bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim
yerime sen konuş,ben de
arka sırada seni dinlerim." Şoför, gerçekten
çok şahane ve başarılı bir
konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru
cevaplamış. Tam yerine
oturacağı sırada bir kişi,
o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir
fizik sorusu sormuş.
Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:

"Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok
garip" demiş.
Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı
işaret ederek şöyle devam
etmiş:
"Şimdi size arka sırada oturan şoförümü
çağıracağım ve sorduğunuz soruyu,
göreceksiniz, o bile cevaplayacak."

Netice:
1-AKILLI İNSANLAR, AKILLI İNSANLARLA
ÇALIŞIR
ve
2-İNSANIN ZEKİLİĞİNİN YANINDA UYANIKLIĞIDA İNSANA ÇOK ŞEYLER KAZANDIRIR......

10 Nisan 2012 Salı

Keops piramidi..



Kahire'de bulunan " Keops piramidi " nin 12 ton
ağırlığında iki buçuk milyon bloktan oluştuğunu, günde on blok yerleştirilmesi halinde yapımının 664 yıl süreceğini, piramidin üstünden geçen meridyenin karaları ve denizleri tam eşit iki parçaya böldüğünü ve piramidin dünyanın ağırlık merkezinin tam ortasında
bulunduğunu; yüksekliğinin (164 mt) bir milyarla çarpımının güneşle dünyamız arasındaki uzaklığını verdiğini, taban alanının, yüksekliğinin iki katına bölünmesinin pi sayısını verdiğini, piramitlerin içerisinde "ultrasound", radar, sonar gibi cihazların çalışmadığını,
kirletilmiş suyun bir kaç gün piramidin içinde bırakıldığında arıtılmış olarak bulunduğunu, piramidin içerisinde sütün birkaç gün süreyle taze kaldığını ve sonunda bozulmadan
yoğurt haline geldiğini, bitkilerin piramit içerisinde daha hızlı büyüdüklerini, çöp bidonu içindeki yemek artıklarının
hiç koku yaymadan mumyalaştığını, kesik, yanık, sıyrık ve yaraların piramidin içinde daha çabuk iyileştiğini,
piramidin içinin yazın soğuk, kışın sıcak olduğunu,
piramit kimin adına yapıldıysa onun bulunduğu odaya yılda 2 kez güneş girdiğini ve bu günlerin doğduğu ve tahta çıktığı günler olduğunu, biliyor muydunuz?


Yaşamın Kıyısında..



“Kadın, adın nedir?”
“Bilmiyorum ...”
“Yaşın kaç? Nerelisin?”
“Bilmiyorum ...”
... “Niçin o tüneli kazıyordun?”
“Bilmiyorum ...”
“Ne zamandır gizleniyorsun?”
“Bilmiyorum ...”
“Niçin ısırdın parmağımı?”
“Bilmiyorum ...”
“Bizden sana zarar gelmeyeceğini bilmiyor musun?”
“Bilmiyorum ...”
“Kimin tarafındansın?”
“Bilmiyorum ...”
“Bu bir savaş, seçimini yapmalısın?”
“Bilmiyorum ...”
“Köyün hâlâ yerinde duruyor mu?”
“Bilmiyorum ...”
“Şunlar senin çocukların mı?”
“Evet ...!”

(Bir kadin bir tek "anne" oldugunu unutmaz..!)
Wislawa SZYMBORSKA ... VİETNAM ...

Can Dündar'ın yazısı... Hak verdim..



Milliyet'in 3. sayfasında bir haber :

"12 yaşındaki kız internette tanıştığı adama kaçtı. "
...
Sayfayı çevirin:

Edirne'de sevişirken görüntülenen liseli kızın fotoğrafları...Ve günlerdir Mardin'den Sivas'a kadar Türkiye'nin dört bir yanından 12 -13 yaşında küçük kızlara tecavüz haberleri...

Madalyonun bir yüzünde ağzı salyalı sübyancılar var. Peki diğer yüzünde?...

Alttan alta inanılmaz bir " ergen ihtilali "yaşadığımızın farkında mısınız? Son zamanlarda bir lise mezuniyet balosunda bulundunuz mu hiç? Gitseniz, gördüğünüz ağır makyajlı,cesur dekolteli, yüksek topuklu, cep telefonlu kızların 16 - 17 yaşında olduğuna inanabilir miydiniz acaba?

Levent'te bir estetik kliniğinde görevli bir uzmanla görüştüm.

Dinlediklerime inanamadım:

" 14 - 15 yaşında kızlar, ana babalarından habersiz gelip kaşlarını kaldırmak, fazla yağlarını aldırmak, selülit tedavisi yaptırmak istiyor " muş.

Geçenlerde bir kız elinde Angelina Jolie ' nin fotoğrafıyla gelmiş ve " Bunun ki gibi dudak istiyorum " demiş.

18' lik bir lolita da göğüslerini büyütmesi için yalvarmış.

" En büyük istekleri " neymiş biliyor musunuz?

Zara'nın ya da Diesel' in 34 bedenine sığmak...Bunun için yarışıyorlarmış: " Çünkü televizyonda gördükleri mankenler 34 beden giyiyor. Onu giyebilmek için 44 kilo kalmaları lazım.

Bunun için resmen aç geziyorlar. Gün boyu yedikleri, bir kase yoğurt, iki tas salata, sigara, kahve ve kola... 500 kaloriyle yaşamaya çalışıyorlar. O yüzden vücutlarında demir, sodyum eksikliği var.

Yanlış beslendikleri için vücutları hızla deforme oluyor, müdahale için de bize geliyorlar. "

Uzman, bunun son 3 yılda gözlenen bir " patlama" olduğunu söylüyor:

"Ben de anneyim, 18'lik ' lipolu ' (yağ aldırmış) kızları görünce dehşete kapılıyorum.

Biriktirdiği 300 - 500 milyonla gelip; ' Dudağımızı şişir' diyenleri ' Bırakın dudağınızı da gidin kafanızı şişirin' diye geri yolluyorum. "

Genelde üst gelir grubundan hastaları bulunan bir jinekoloğun gözlemleri daha da çarpıcı:

"Genç nüfusta müthiş bir uyanma var " diyor. 17 - 18 yaşlarında lise öğrencilerinin kürtaj için başvurduğunu söylüyor ve bazı gözlemlerini aktarıyor :

Batı'da ergenlik yaşı 16 - 17' den 11 - 12' ye geriledi.

Amerika'da10 yaşa kadar düştü. Genç kızlar annelerinden çok daha erken adet görüyor artık...

Bunun, iklimden beslenmeye kadar pek çok nedeni olabilir ama en önemli nedenlerinden biri " psiko -
seksüel uyarımın artması "...Yani, okulda, çevrede ve özellikle de medyada cinsel teşhirin yaygınlaşması...

 Baştan çıkarıcı klipler, uyarıcı filmler, cinsellik yüklü diziler, çıplaklığa çağıran reklamlar, beyinde ergenliği erken uyandırıyor, cinselliğin keşfini hızlandırıyor.

Özellikle varlıklı kesimden gençler, lise çağında, özentiyle büyük ve seksi görünme derdine düşüyor. Karşı cinsi de sadece bir seks nesnesi olarak görüyor. Anneleri mi? Onlar da kızlarının ponponlu çorapları ve lastik ayakkabılarıyla genç görünme çabasında...

Küçükler büyük, büyükler küçük görünmek için yarışıyor adeta...

Kimseyi suçlamayalım; bu tablo bizim eserimiz:

İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkeden ne bekliyordunuz ki?

Kafasını çalıştıranların kafasını koparırken, kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir toplumda nasıl çocuklara "

Göğsünü değil, kütüphaneni büyüt " öğüdü verebiliriz ki?

Yasak çare değil... Beyin faaliyetine itibar kazandırmaya ve öncelikler konusunda topyekün bir hesaplaşmaya ihtiyacımız var.

Bu toplum nereye gidiyor sizce..

Onlar kim biliyor musunuz?


Onlar sokak sokak dolaşıp karşılarına çıkan insanlara İslâmiyyeti tanıtmaya çalışan, onları Allah'a imân etmeye ve Hristiyanlığı bırakmaya davet eden Almanlar..

Kaçımız bunu yapardık ki? Ya da kaçımız bu kadar duyarlıyız ki? Kaçımız Kuran-ı Kerim'i merak edip Türkçe mealinden de olsa okuduk ki? Kaçımız Kuran'da yazılanları gerçekten anlamaya çalıştık ki?

Çok azımız..




Acayip Bilgiler..



Vücudumuzu kaplayan deriye baktığınızda, hiçbirşey farketmezsiniz. Oysa siz bu mesajı okuyana kadar geçecek olan 2-3 dakikalık sürede, 40.000 deri hücreniz ölecek ve yerine yenileri üretilecek!

Aynada gördüğünüz cildiniz, geçen ayki cildiniz değildir! Çünkü derimizin tamamı, her ay yenilenmektedir!

Su ve mikrop geçirmeyen derimiz eğer olmasaydı, çok çirkin bir görüntümüz olacağı gibi, vücudumuzun ısı dengesi ve dokunma hissimiz de olmazdı.

Meral Okay



Bir gün evi düzenlerken fark ettim. Bir de baktım ki, benden çok Yaman''ın eşyaları var...Küçük küçük poşetlerle sızmıştı. Aşk bir sızma halidir... Yaman o kadar temiz bir adamdı ki ona kızamazdınız. Bir o kadar da yiğitti. Ben derdim ki; bu adam ne zaman yorulacak! Meğer acelesi varmış...Herşeyi o kadar yoğun, hızlı ve coşkulu yaşıyor ve yaşatıyordu ki büyüleyici bir şeydi bu. Ben köşeleri çok olan bir insandım. Yaman beni eğitti... Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ''biz'' olabilme halidir...İnsan egosu denetlenmesi en güç şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz... Biz birbirimize karşı çok saygılıydık... Eee bazen de sıkılırdık, hele üç beş aydır bir aradaysak birbirimizin gözüne bakardık, önce kim gidecek diye, böyle nefes molaları da verirdik... Döndüğümüzde yepyeni bir enerji ve hasret bekliyor olurdu bizi... Aşk bazen de bir kıyamama halidir... Şunu çok açık yüreklilikle söyleyebilirim, o benden daha iyi bir insandı...O kadar bebek, o kadar adam, o kadar temiz, onun kadar beklentisiz, onun kadar temiz yaşamayı öğrenmeye çalıştım. Buradan bir öğretmen öğrenci ilişkisi anlaşılmasın...O, o kadar ahlaklı ve temizdi ki, yaşam biçimi ve duruşu karşısında başka türlü olamazdınız. Onun yanında kirli kalamazdınız. Böyle bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana...Bu ateşle yanma hali o kadar derinden, için için yanıyor ki, dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya içi elvermiyor insanın...Yaman’la her günümüz sevgililer günüydü...Eşine bu kadar çok çiçek getiren bir adamı daha analar doğurmamıştır...Biz birçok defa sabah uyanıp birlikte gün doğumunu seyreder, ne bileyim çingene vapuruna binip sabah erken boğaz’ı turlardık.Bugün eksik olan ne? Bu topraklarda eksik aşk ve mutluluk kutsanmaz, ayrılık ve acı kutsanmıştır... Birlikteliklerdeki tutku kutsanmaz da, ayrılıklardaki tutku kutsanır hep...Yaralarıyla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre sahibiz biz..

Çok acı..



“O kadın”


Şubat sonu hastanede görmüştüm Meral’i...
Tekerlekli sandalyedeydi.
Kocaman gülerken sevimli bir yaya dönüşen gözleri, büyük güneş gözlüklerinin gerisindeydi.
Halsizliğinden endişelendiğimi fark ederek her zamanki dobralığıyla teselli işini üstlenmiş, “Merak etme, iyiyim. İyi olacağım” demişti.
Son görüşüm, son sarılışımmış.
* * *
Yaman Okay ile ilişkisini, “Yüzyılın Aşkı” olarak belgeselleştirmek istemiştim bir ara...
Önce niyetlenmiş, sonra vazgeçmişti.
Şimdiki zamanda sevdiğinden, di’li geçmiş zamanda bahsetmek istememişti.
Âşıktı hâlâ ve “en zoru, bir ölüye âşık kalmak”tı.
Sezen Aksu’yla birlikte kaleme aldıkları “Şimal Yıldızı”nda bu ebedi yangının dumanı tüter:
“Hey uzun yol arkadaşım, şimal yıldızım, nerdesin/
Nasıl havalandın, hasar almadan bu tufandan/
Bak ben yaralandım, kayıtsız şartsız adanmaktan/
Bak ben paralandım, imkânsıza bağlanmaktan...”
* * *
Uzun yolda yalnız kalmışsanız; yaralanır, paralanır, yaşlanırsınız, lakin bağlandığınız imkânsız, yarasız, hasarsız, yaşsızdır; ebediyen genç kalır.
Sadece güzellikleriyle anımsanır.
Kuşkulanmazsınız hiç; gece nerede yattığını bilirsiniz.
Ve çok âşıksanız, ona kavuşmak için acele edersiniz.
Nitekim Taraf gazetesi hayatın manasını sorduğunda, ”Hayat, hafif ve kısa bir şeydir” diye özetlemişti Meral...
Öldüğünde Tanrı’nın kapıda kendisine, “Geç kaldın” diyeceğini tahmin etmişti.
Sevdiğini hemen ve hep yanında ister seven...
O yüzden Meral’in ölümü, Tanrı için geç, bizim için erken...
Çok erken...
* * *
Meral, bonkör kahkahası, dost sıcaklığı ve paylaştığımız güzelim anıları ile daima yaşayacak bende...
Oyunculuğu, yazarlığı, insancıllığı, cesareti ile her daim parıldayacak insanların zihninde, yüreğinde...
Onu yobaz bir tarih zihniyetinin ateşine atanlar, canıyla uğraşırken canını yakanlar, ardından “O kadın öldü” diye haber yazanlar mı?
Muhtemelen onlar için hayat, “ağır ve uzun bir şey” olacak.
“İnsanları dinden soğutma” diye bir suç varsa, bunun cezası ahrette boyunlarına asılacak ve belki de Tanrı onları bu yaftayla karşılayacak.
* * *
Meral gibi yazamayan, tarihe meydan okuyamayan, kabaramayan kel Fatmalar!
Siz, “Ölülerinizi hayırla yad ediniz” buyruğunu dahi çiğneyecek kadar kindar, bir o kadar çirkinsiniz; yuh olsun!
Sevgiyle uğurladığımız “O kadın”, “yine güzel, yine çiçek...”
Hamdolsun!


Mevlana..


Kısmet etmiş ise Mevla ; el getîrir, yel getirir, sel getirir...
Kısmet etmez ise Mevla; el götürür, yel götürür, sel götürür...

Acımasın canın eğer bensem canın. Zira acı çeker yoksa canım.

                                                                                         Bilal İşgören.