8 Aralık 2011 Perşembe

İŞTE O AN


Hindistan'ın Allahabad Kenti'nde Yamuna Nehri kıyısında Ardh Kumbh Mela Festivali sırasında Hindu hacılar, içinde bulunduğumuz hayatın bütün maddeciliğinden arınmaya hazırlanıyorlar. Bu nedenle çıplaklar. Birazdan o bez parçaları da çıkacak ve kutsal nehirler Ganj ile Yamuna'nın birleştiği yerde yıkanılacak. Ancak iki kutsal nehrin buluştuğu sularda bu alemin bütün maddelerinden arınmak isteyenleri bu alemin maddeleri bekliyor. Bakteriler... Gerek Ganj gerekse Yamuna sayılı çevre kirliliğine uğramış nehirler arasında. Festival süresince 60 milyon insanın bu sularda arınması bekleniyordu. Ama kirlilik nedeniyle sayı 60 milyonu bulmadı.



ÇERNOBİL: Sayıların önemi var mı?: Ukrayna’nın Başkenti Kiev’deki Çocuk Hastanesi’nde kanser tedavisi gören Vika Chervinska annesiyle sıra bekliyor. Uluslararası Yeşilbarış Örgütü, Çernobil Nükleer Felaketi nedeniyle 90 bin kişinin kanserden öldüğünü iddia ediyor. Birleşmiş Milletler’se bu sayının 4 bin olduğunu öne sürüyor. Fotoğraf, ajans tarafından abonelerine geçirilirken bu bilgiye yer verilmiş. Çernobil felaketi 8 yaşındaki Vika’ya sinmiş işte. ‘O’ ana bakınca “Sayının bir önemi var mı?” sorusu akla geliyor.




Pakistan’da depremden sonra, Keşmir’de Muzafferabat yakınlarında kurulan kampta bir adam çadırının yanıbaşında yemek pişiriyor. Bölge insanının depremden önce zaten bundan daha fazla olanaklara sahip olmadığı biliniyor. Ama Tomas Munita’nın bu fotoğraf için gönderdiği bilgide bu adamın evini kaybettiği yazıyor. O zaman bu fotoğraf, bir şeyler anlatmaya başlıyor. Ne ateşin karamsarlığı ne tencerenin kalenderliği ne de adamın utanırcasına çıplak ayaklarını gizleme çabası. Çiçekli tabak, olmayan bir ev sofrasının hayali gibi orada ‘o’ anda evsizliği anlatıyor.



Ami Vitale’nin gözünden, Keşmir'de çekilen bir fotoğraf… Parmaklıklar ardında genç bir kadın. O coğrafyada yaşayan birçok insan gibi kuşkusuz onun da sıkıntıları var ama ‘o’ anda bu sıkıntılarını pek de düşünmüyor gibi görünüyor. Çünkü dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme, sürmeli gözlerinde ise umut dolu bakışlar var. Fotoğrafçının verdiği bir bilgi bize bu huzurlu ifadenin nedenini de anlatıyor, çünkü genç kadın ‘o’ anda sufist bir azizin duasını izliyor…


Minicik yüreğin kendince masumane tepkisi ve savaşın acımasızlığını vurgulayan kare,oysaki çocuklar çocukluğunu yaşamalı ama işgal altındaki ülkelerde çocuklar hiç çocuk olamıyor ki. Afganistan’da operasyon yapan Amerikan birliğinden bir asker, kendini selamlayan çocuğa elini sıkmak üzere gidiyor. Savaş, büyük hesaplar, iç çekişme zerrelerinin oluşturduğu toz duman içinde bu ortamdan kopuk, küçücük, istisna ama masum, insancıl gelişme karşısında karenin içindeki her şey şaşırıyor ve donup kalıyor. Afganistan’ın tozu dumanı bile bu gelişmenin tamamlanması için sanki şöyle bir durup aralanıyor.




Afganistan’da Kabil’deki bir çay evinde baba ve kızı... Baba, kızının tatlılığından ve foto muhabiri Rodrigo Abd’ın ilgisinden hoşnut ve gururlu. Işıksa hoş bir sürprizle çocuğun ‘o’ ana ağırlığını koyan masumiyetini okşuyor. Sonuçta ilahi tablolardakine benzer bir ortam oluşuyor. (Associated Press / Rodrigo Abd)




İsrail ordusu Filistin'de Batı Şerida'daki Nablus Kenti'nde operasyon başlattı... Fotoğraf bu operasyondan sonra çıkan çatışmalardan birinde çekildi. Zamanın tarif edilemez kısalıktaki zaman dilimlerinden birinde yani 'o' anda öfkeden, direnişten arınmış insan tepkisi vardı.




Ve Hindistan'daki Ünlü Renkler Festivali geliyor. Doğu Hindistan'daki Siliguri Kenti'nden çocuklar insanların birbirlerine renk renk boyalar sürdükleri festivalin havasına girmeye çalışıyor. Renkler soğuk ama çocuklar ve çocukların yüzlerindeki masumiyet ve anlık da olsa içten mutlulukları sıcak bir fotoğrafa bakmamızı sağlıyor.





Güney Asya ülkelerinden Myanmar'da ya da başka bir deyişle Burma'da genç bir otoyol işçisi kendisini fotoğraflayan AP muhabiri David Longstreath'e bakarken yüzünde ter damlalarıyla farkına varılmaktan, önemsenmekten memnun; anlık bir mutluluk molası veriyor. Bu mutluluk ve memnuniyet anı, gözlerinin siyah derinliklerindeki puslu yorgunluğun üzerinden teğet geçiyor.



Romanya'dan bir fotoğraf… Gülerek, neşe içinde önlerindeki kağıtlara birşeyler yazmaya çalışan bu kadınlar Roman... Bükreş yakınlarındaki bir okulda çekilmiş bu mutluluğun 'o' anı... Okuma-yazma öğrenmeye gelmişler bu okula ve yazabilmenin verdiği mutluluk da yüzlerinden açıkça okunuyor. İlerlemiş yaşına rağmen öndeki kadın bir çocuk gibi seviniyor yazmayı öğrendiği için...



Japonya'nın simgelerinden biri olan Fujı Yanardağı’nın bu açıdan çok fotoğrafı çekildi ama böylesine bir ‘o’ an pek yakalanamadı. Tabiat, geçen yıl kışın, açık bir günde Fujı Yanardağı’nda, rüzgarıyla ve bulutuyla insanlara enfes, görkemli bir armağan sundu... Fotoğrafçı ‘o’ anda deklanşöre bastı ve bu kare, 2003 yılının en görkemli fotoğrafları arasında 5'inci sırada yer aldı...



New York'taki bir kilisede elde edilen bir ‘o’ an… Ailenin 35 yaşındaki kızı Maria Cruz geçtiğimiz yıl Nisan ayından beri kayıpmış... Ve ne yazık ki cesedi, onu tedavi eden bir doktorun evinin döşemelerinin altında bulunmuş. Aile yıkılmış, yakınlarının bakışında hüzün, yaşlı anne ve babanın yüzlerindeyse böyle bir ‘o’ anda bildiğimiz herşey var...



Haiti’de 7 Şubat günü devlet başkanlığı seçimleri yapılacak. Ülke, yıllardır darbeler, iç karışıklıklar ve doğal afetlerin altında eziliyor. Başkent Port-au Prince’teki bir mahallede ‘o’ an bu sürecin sonucunu gösteriyor. Yalnız yoksulluğu çocuk göstermiyor, adeta ışığın ve foto muhabirinin oradaki varlığını fırsat bilen evin duvarı yoksulluğun afişine dönüşüyor.
 
 
 
Filistin’de RamAllah’taki Yahudi yerleşim yerleri de boşaltıldı. Yerleşimciler, son binanın yıkılması sırasında güvenlik güçlerine direndi. Bu da o direniş sırasında elde edilmiş ‘o’ anlardan biri... Koca bir polis taburu tek bir kişiye yükleniyor. ‘O’ anda genç kız, tek başına direniyormuş gibi görünüyor. Etrafta başka bir direnişçi yok. Zaten asıl hedefler o ötedeki dumanı tüten yapılar. Bu nedenle bir akıl dışılık sözkonusu. Bu insanlar, İsrail’in geçmişteki politikası uyarınca hiç hakları olmadığı halde bu yerlere yerleşmeye teşvik edildi. Sonra da uluslararası politik baskı sonucu yine İsrail Hükümeti’nin girişimi ve yargı kararıyla çıkarıldılar. Hasılı sadece ‘o’ an değil ‘o’ anın geçmişinde yatan hikaye de akıl dışı.
 
 
 

Bir zamanlar Bulgaristan’da bir Kral, yeni kralı bulup öldürmek için ülkedeki bütün yeni doğan çocukların öldürülmesi emrini vermiş. Çocuk sahiplerinden biri de evladını koruyabilmek için bir horoz kesip kanını evinin kapısına sürmüş. Böylelikle oğlunu kurtarmış. Gelenek bu efsaneden geliyor. Bulgaristan’da her 2 şubat günü inananlar, küçük erkek çocuklarının sağlıklı olması için horozlarını kesiyor. ‘O’ anda bir baba, oğlunun sağlığına horozu vahşi bir yöntemle kurban etmeye hazırlanıyor. Horozun gölgesi de bu efsane ve geleneğe hala itiraz ediyormuş gibi görünüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder