26 Aralık 2010 Pazar

Bir Gece İçin Değer Mi ?

Bizim kültürümüzde yok ama Noel kutlamaları çok popüler. Ülkemizde de öyle. Bunun içinde yabancı kültürlere özenip yapmadığımız şey yok. Kendine uymayan belki de yapmam dediği şeyleri bile yapanları görüyoruz. Eğlenmek için kendini zorlayan, tek bir geceye çok şey sığdırıp eğlenmek ille de eğlenmek için ille de eğlenmeliyim psikolojisiyle hareket eden de çok...

Demek istediğim şuydu ama o kadar doluymuşum ki bu konu da bunu da ayrıca ele almalıyım. Esas konu şu; tek gece uğruna canım ağaçları kesmeyelim. O ağacı süslediğimiz zaman hayatımız mükemmmel olmayacak. Onun bir dalına astığımız kese para da dolmayacak.. Şans ve uğur getirdiği de yalan.. İlle de süslemek istiyorum diyorsanız katledilen bir ağacı değil saksıda satılan bir cam ağacını alıp süsleyin. Sonra da onu çok uzun süre muhafaza etmeden evine, doğaya bırakın. Onu bahçenize ekin mesela. Bahçeniz yoksa da bahçesi olan tanıdığınız illaki vardır. Ona verin o eksin.

Bunu deneyin ne kadar iyi birşey olduğunu düşünün ve deneyin. Mutlu olacaksınız emin olun...

23 Aralık 2010 Perşembe

Kış Gelmiş


Kış mevsiminde doğmuş olmama rağmen kışı pek sevmem. Hatta belki de hiç sevmem. Yağmur, çamurlu sokaklar, soğuk, çıplak ağaçlar, gri gökyüzü, kasvetli kış akşamları, sisli Ankara, hava karardığı anda Ankara'ya çöken pis hava... Hepsi kışın getirdikleri. Bunların hangisi sevilecek şeyler ki... Hele de çok sevgiğim bu şehirde! Ha evet kış belki de sadece bunlardan ibaret değil. Ama kış mevsiminin benim zihnimde uyandırdığı en keskin şeyler bunlar.

Çok sıcak havaları da sevmem. Bahar mevsimleri tam benim mevsimlerim. Havada güneş olacak, yeşillik olacak, pamuk pamuk bulutlar olacak bazen, börtü böcek olacak, kuş olacak.. Sonra son bahardaki o yaprakların renk değiştirmesine de şahit olacağım. Çoşkuyla karşıladığım baharı hüzünle de uğurlayacağım.. 

Bana kışı sevdirecek 2 şey olabilir ancak. Kartopu oynamak ve kestane... Gecen cumartesi Ankara'ya yağan kar bizi bile sokağa çıkardı. Ev arkadaşım Ayşe ve o gece bizde kalan canım arkadaşlarım Sevgi ve Duygu ile birlikte evin önüne kartopu oynamaya çıktık. Kar öyle güzel yağıyordu ki, kocaman kocaman... Bir süre dolaştıktan sonra kartopu oynadık. Ama gerçekten çok eğlenmiştik. Sağ kolum biraz ağırmasına rağmen kartopundan vazgeçmedim. Ankara'nın o meşhur soğuğu yüzümüzü yakmaya başlayınca girdik içeriye.

3 yıldır ilk kez kartopu oynayacak kadar çok kar yağmıştı buraya.

Kış şarkıları vardır bir de. Kış gelince sanki neşeli, hareketli şarkılar da yerini daha slow ve melankolik şarkılara bırakır.

İlk aklıma gelen şarkılardan biri Mor ve Ötesi'nin Kış Geliyor şarkısı. Kış geliyor bağıra çağıra, sevmem ki diyor şarkının girişinde. Kış ortasında kaç kere yakar ki güneş...

Sonra Turgut Berkes'in 2010 yılında çıkan Karakutu isimli albümünde yer alan Kış Neden Var şarkısı gelir aklıma. Fesefi ve duygusal  bir parçadır. Kıştan nefret ettiğini her cümlesinde hissedebileceğiniz bir parça. Soğuk, bahar gel biraz bir sıcak çay ver bana... İşte yine bitti yaz.. Kış neden var...

Snırım bu kadar kış şarkısı yeterli. Arada da olsa güneşin yüzünü gösterdiği günleri kaçırmamak lazım. Herkese BOL güneşli günler... :)




Çin'de Çocuk İstismarı

 Pazar günü Hürriyet Gazetesi'ni okurken gördüğüm bir habere üzüldüm ve bunu burada da paylaşmak istedim. Çin'de Çocuk İstismarı Başlıklı yazı...

Ucuz işgücü ve hammedde nedeniyle konfeksiyon devlerinin üretim merkezi haline getirdiği Çin'de çocuk yaştaki küçükler köle olarak kullanılıyor. Çin'in güneydoğusundaki Guangdong eyaletinde her kasaba bir jean fabrikası halinde. Sintang kentinde küçük çocuklar üretimin bir parçası. 7'den 70'e kasabanın tüm halkı jean üretiminde çalışıyor. Evlerinin önünde, bahçelerde ve fabrikalarda aile boyu çalışan Çinli yetişkinlerin aylık gelirleri ise, 30 dolar civarında.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Tristan&Isolde

12. yüzyılın sonunda yazılmış acıklı bir aşk öyküsü.. Ortaçağ, Broten efsanelerinin en ünlüsüdür. Dünya edebiyatının en güzel destanlarından biri.  

2006 yılı Kevin Reynolds yapımı bir film.  Parçalanmış halde bulunan İngiltere Krallıkları ve bu krallıklar üstünde hakimiyet kuran İrlanda arasındaki savaş İngiliz krallıklarının kahramanı olan Tristan ve İrlanda Kralının kızı İsolde arasındaki araya iki ülkenin kralının da girerek çıkmaza soktuğu aşk öyküsü.


Kendi ülkesindeki savaşcıları ve kadınları kaçıran İrlandalılar ile girdiği savaşta İrlanda Kralının kızı olan İsolde'nin  nişanlısını öldürüp bir zafer kazanan İgiliz savaşçı Tristan zehirli kılıç ile yaralanır. Öldü düşünülerek şanına yakışacak bir şekilde ve geleneklerine uygun olarak bir kayığa yüklenip yakılarak nehire bırakılır. Nehirde ateş söner. Kayık İrlanda adasının kıyısına yanaşır İsolde onu bulur. Ölmediğini anlayınca panzehir hazırlar ve iyileşmeşi için gerekenleri yapar. Bu süre içinde Tristan'ı bir barınakta gizler.


''İşte canını sıkan kadın seni ileriye getirdi. Yüreğine bir mühür gibi vurdu. Koluna bir mühür gibi.. Çünkü aşk, ölüm kadar güçlüdür.''

Bu süre içinde birbirlerine aşık olurlar. Tristan kızın gerçek adını bilmez. Bu da filmin akışında olayların boyut değiştirmesine, olumsuz sonuçlara sebep olacaktır.



Tristan iyileşir. En iyi adamı ve kızının nişanlısının öldüğünü anlayan irlanda Kralı, bu kişinin adada olduğunu anlar ve onu aramaya başlarlar. Bunu öğrenen İsolde, gitmesini istemese de Tristan'ı adadan uzaklaştırmak zorunda kalır.


İrlanda Kralı, Britanya'yı savaşarak alamayacağını anlar ve Britanyalıların kendi içinde zayıflayarak bölünmesi için plan yapar. Ateşkes ilan ederek Briyanyalılara müsabaka yapılması için haber gönderir. Bu müsabakayı kazanan Britanya olursa kralın kızıyla evlenecektir. Tristan'da Lord'unu müsabakayı kazanacağına ve kızı alacağına ikna eder. Kazanırlar fakat Kralın kızı Tristan'ın aşık olduğu kızdır ve onu amcası için kazanmıştır bilmese de... İsolde ise müsabakayı kazanan Tristan'a verileceğini düşündüğü için sevinmektedir.


Tristan, Lord'u için yaptığı şeyden vazgeçemez, Lord ve İsolde evlenirler.


Bu Tristan ve İsolde için oldukça kötü bir durumdur. İsolde'nin ısrarına rağmen Tristan, Lord'una ihanet edemez.

Tristan için kötü günler başlamıştır.Karşı koyamazlar ve İsolde ile gizli gizli buluşurlar.


Böyle filmlerin sonu bellidir. Yine gizlice buluştukları bir anda Lord'a yakalanırlar. Ve film burda bitmez. Her ne kadar birbirini seven iki insan kavuşamasa da film hakettiği bir sonla biter.


Filmin güzel kızı İsolde (Sophia Myles)


Filmin yakışıklı kahramanı Tristan (James Franco)

Seni sevdiğimi bil, Tristan. nereye gidersen, ne görürsen... daima seninle olacağım.

Hayatın ölümden daha büyük olduğunu bilmiyordum. Ama aşk ikisinden de büyük.

Başlangıçta film sıkıcı gelebilir. Fakat izlenmesi gereken güzel bir film. İzlemeyenlere tavsiye ediyorum.

8 Aralık 2010 Çarşamba

National Geographic-Sizin Kareniz Köşesinden Seçtiklerim

Ocak 2007

Kış İçin Park Edilmiş

Fotoğraf: April Douglas, Ottawa, Kanada

Taze karla örtülmüş bu bisikletler dizisini çeken fotoğrafçı April Douglas, "Bana bir kedinin çöplükte bulabileceği bir balık kılçığını hatırlattı," diyor. "Ama sahne öylesine güzel, dingin ve alışılmamıştı ki, yukarıdan dosdoğru bakmak bana harika bir perspektif verdi." Douglas bu görüntüyü geçen kış Ottawa'da kaldığı apartmanın 11. kat balkonundan saptamış. “Balkon şimdiye kadar çektiğim en güzel fotoğraflardan birini yakalamamı sağladı.”



Ocak 2007

Uzay Yolu

Fotoğraf: Christena Pazos, Hollywood, Florida
Savannah (Georgia) kıyısı açıklarındaki St. Catherines Adası’nda kumsal boyunca gezinen fotoğrafçı Christena Pazos, kuma oturan bu denizyıldızına rastlamış. “Sular iyice çekilmişti ve bu ufak gariban asıl barınağına dönüş yolunu bulmak için çalışıyor gibiydi,” diyor. “Daha önce bir denizyıldızını ‘yürürken’ hiç görmemiştim. Bu fotoğrafı çektikten hemen sonra, onu kaldırıp aldım ve denize götürdüm.”


Ekim 2006

Fotoğraf: Rolando Nañez, Austin, Teksas (ABD)
Bu karede, White Sands'e (New Mexico) yaptıkları bir gezi sırasında ailesini görüntüleyen Rolando Nañez, "Kumullar kar gibi görüyor olabilir," diyor. "Ama o gün sıcaklık 38 dereceydi."


Ekim 2006

Fotoğraf: Winston Rockwell Kirkland, Washington (ABD)
Winston Rockwell, kuşları görüntülemek için parka gitti ama aradığı fotoğrafı, bir diğer ziyaretçinin yaptığı baloncuklarda buldu. Bu baloncuk, fotoğrafın çekilmesinin hemen ardından patlayacaktı.


Aralık 2006

Kuşaktan Gelenek

Fotoğraf: Anna Mair, Maskat, Umman

Umman'ın Maskat kentinin Muttrah mahallesinde alevli renklerle sarılmış ve kınayla süslenmiş bir Ummanlı gelin. Ayağına gelen fırsat -ve coşkulu, sıcak bir düğün şenliği- fotoğrafçı Anna Mair'i bu genç kızın evliliği öncesi kadınların düzenlediği kına gecesinin yapıldığı küçük karanlık odaya yönlendirmiş. "Kucağımda bir buçuk yaşındaki kızım Aria, sırtımda bir bebek bezi torbası ve boynumda da bir fotoğraf makinesi taşıyarak, kentin geleneksel çarşısında gezintiye çıkmıştım," diyor Anna.
"Bir kapı aralığından ansızın dışarıya çıkan genç bir kadın el işaretleriyle beni evin içine davet etti." O akşam sona ererken, Anna'da bir değişim olmuştu. "Anne olduğumdan beri, ?Kadının/eşin/annenin yeri evidir' düşüncesine uygun olarak yaşamıştım. Her geçen gün daha da ezilip büzüldüğümü hissediyordum. Fakat o günden sonra, içimdeki ev hanımı çekip gitti ve yerini iyi bir fotoğrafçı aldı. Bu olay unutulmaz hayat tecrübeleri listemde ilk sırada yer alıyor."


Haziran 2006

Galata Köprüsü'nde Balık Avı
Fotoğraf: Togay Çınlarses
Togay Çınlarses, sık sık fotoğraf çekmek üzere gittiği Galata Köprüsü'nde bu enstantaneyi yakaladığında güneş batmak üzereydi. ?Bazen akşam yemeği, bazen de zaman öldürmek için köprü üstüne çıkan balıkçı henüz kovasını dolduramamıştı" diyor. Çınlarses, 10 yıldır amatör olarak fotoğraf çekiyor. Kendi olanaklarıyla öğrendiği fotoğrafçılık onun için hobiden öte bir "tutku". Özel bir bankada iş analisti olarak çalışıyor ve daha çok sokaktaki yaşamı görüntülüyor. Sık sık gittiği Galata Köprüsü'nde gün boyu balıkçıları gözleyip, onlarla sohbet ediyor, günlerini paylaşıyor ve günbatımının tadını çıkarıyor.

Peçeli İsyan




Yazı: Elizabeth RubinFotoğraflar: Lynsey Addario
Kabilecilik, yoksulluk ve savaşın getirdiği baskılar Afgan kadınlarının çilesi oldu. Şimdiyse adil bir yaşamın mücadelesini vermeye başlıyorlar.
Yirmi beş yıl önce National Geographic'in kapağına çıkan yeşil gözlü Afgan kızı, hafızalardan hiç silinmedi. Sovyet destekli komünistlerle Amerikan destekli mücahitlerin arasındaki savaştan kaçan genç mülteci, Afganistan'da yaşananların simgesi haline geldi. Bugün Afganistan'ın simgesi yine genç bir kadın: Kocasından ve ailesinden kaçtığı için kocası tarafından cezalandırılarak burnu ve kulakları kesilen Bibi Ayşe. Ayşe dayaktan ve diğer tacizlerden kurtulmak için kaçmıştı. Kocalar, babalar, kayınbiraderler, hatta kayınvalideler neden ailelerindeki kadınlara şiddet uygularlar? Bu şiddet olayları, geleneksel bir toplumun, bunca yıl izole kalıp, bunca savaş gördükten sonra aniden 21. yüzyıla savrulmuş olmasının bir sonucu mu? Ve bu toplumda hangi Afganlar şiddet uyguluyor? Hazaralar, Tacikler, Özbekler ve 1880'lerden beri siyasi yaşamda öne çıkan en kalabalık ve en muhafazakâr grup olan Peştunlar arasında önemli farklar var. Batıdaki Ferah eyaletinden kuzeydoğudaki Kunar eyaletine uzanan Peştun hilalinde yaşam "Peştun geleneği" anlamına gelen Peştunvali adlı kurallar çerçevesinde düzenlenirdi -halen de öyle. Peştunvali'nin temelinde, erkeğin sahip olduğu üç şeye -zar (altın), zamin (toprak) ve zan (kadın)- bağlı olan namus kavramı yatıyor. Namuslu bir yaşam ise melmastia (misafirperverlik), nanavati (barınak veya sığınak) ve badal (adalet veya öç) ilkelerinin üzerinde kuruluyor. Peştun bir erkek ne kadar misafirperverse, o kadar namuslu sayılıyor. Kapısında tanımadığı biri veya düşmanı bitiverse ve evinde kalmak istese, namusu o insanı evine almasına bağlı. Bir erkeğin toprağına, kadınlarına veya altınına bir zarar gelmesi halinde öç alması da bir namus meselesi. Namusu olmayan bir adamın gölgesi olmaz, varlığı olmaz, saygınlığı olmaz. Ama Peştun kadınlarının misafirperver olması veya öç alması genelde kabul görmez. Kadınlar nadiren kendi eylemlerinin öznesidirler. Onlar alınıp satılacak, uğruna savaşılacak varlıklardır, ta ki buna dayanamaz hale gelene dek. Kâbil'de aile içi şiddetten kaçmış kadınlar için açılmış bir sığınma evinde, Pakistan'la sınırı olan bir eyaletteki en zengin Peştun ailelerinden birinin kızını anlattılar bana. Kız, karşı kabileden bir gence âşık olmuş. Babası genci ve gencin dört kardeşini öldürdükten sonra annesinin, kızın kaçmasına yardımcı olduğunu keşfedince onu da öldürmüş. Şimdi de kızının cesedi için 100 bin dolar ödül koymuş. Bunlar aşırı bir adamın yaptığı aşırı hareketler. Ama erkekliklerinin ve yaşam tarzlarının yabancı askeri güçlerin, yabancı din önderlerinin, yabancı televizyon kanallarının ve uluslararası insan hakları örgütlerinin saldırısı altında olduğunu düşünen pek çok Peştun erkeği, uzun yıllar boyunca kendilerini tanımlamış olan geleneklere sıkı sıkıya tutunuyorlar. Bir gün Kâbil'deki bir kitapçıda, Peştunların köyün su kuyusunun başında veya düğünlerde birbirlerine okudukları, landaylar -"kısalar"- denilen iki mısralık şiirlerden oluşan bir derleme buldum. İlk olarak İntihar ve Şarkı adıyla yayınlanan kitabı, 1988 yılında Pakistan'da sürgündeyken suikasta kurban giden ünlü Afgan şairi ve yazarı Seyit Bahaddin Mecruh derlemiş. Öncelikle doğup büyüdüğü Kunar Nehri Vadisi'ndeki kadınların landaylarını toplamış. Bir hümanist olan Mecruh, geleneklere karşı gelen ve erkeklerin namus olgusuyla çeşitli şekillerde dalga geçen, yürekten kopan bu çığlıklara çok değer vermiş. Beşikten mezara, Peştun kadının kaderi ayıplarla, kederle dokunmuştur. Sevgiyi hak etmediği öğretilir kadına. "İşte bu yüzden," diye yazmış Mecruh, "landaylar sevgi fikrinden 'koparılma çığlıklarını' ve yanlış evliliğin yol açtığı ıstırabı ifade eder."

Devamı National Geographic Türkiye'nin Aralık sayısında...

7 Aralık 2010 Salı

İşsiz Kalınabilecek En İyi 10 Ülke

Küresel krizle birlikte dünya genelinde işsizlik oranları yükseldi ve milyonlarca kişi işini kaybetti. CNBC.com olaya farklı bir bakış açısı getirdi ve işsiz kalınacak en iyi ülkeleri sıraladı. Bu ülkeler arasında Almanya, Fransa gibi Avrupa'nın güçlü ekonomileri de var.

10-İzlanda

Krizde zor duruma düşen İzlanda önceki maaşın yüzde 71'ini ödüyor. Ayrıca 12 yaş altı çocuklar ve dişçi masraflarını da devlet ödüyor.


9-Almanya


Avrupa'nın en büyük ekonomisine sahip olan Almanya, maaşın yüzde 72'sini ödüyor, her iki ebeveynin çalışmadığı ailelerde bu oran yüzde 92'ye yükseliyor.

8-Danimarka


Danimarka'da maaşın yüzde yüzde 72.1'i alınabiliyor.

7-Hollanda


Birçok ülkede işsizlik maaşı en fazla 1 yıl ödenirken, Hollanda'da 18 aya kadar ödeme alınabiliyor. Geçen 36 ayın 26'sında çalışmış olmanız yeterli. Sanatçılar, müzisyenlere ve film endüstrisi çalışanlarına daha da uygun şartlar söz konusu.

6-Slovenya


Altıncı sırada yer alan Slovenya'da son 18 ayın 12'sinde çalışmak maaşın yüzde 74'ünü almak için yeterli. İşsiz, maaştan 2 yıla kadar faydalanabiliyor.

5-Fransa


Fransa da önceki maaşın yüzde 74.16'sını ödüyor.

4-İsviçre


İsviçre'de işsiz, maaşının yüzde 81'ini alabiliyor. Konut ve sağlık hizmetleri yardımı da var.

3-Letonya


Üçüncü Letonya'da çalışırken alınan maaşın yüzde 83'ünü aşan bir oranda işsizlik maaşı ödeniyor.

2-Portekiz


Portekiz'de de çalışırken alınan maaşın yüzde 83'ünü aşan bir oranda işsizlik maaşı ödeniyor.

1-Lüksemburg


İlk sırada Lüksemburg var. Lüksemburg'da bir işsiz çalışırken aldığı maaşın yüzde 84.2'sini 1 yıla kadar varan bir süre alabiliyor. Düşük gelir grubundaki ailelerde bu oran yüzde 93'e çıkabiliyor. Cömert bir konut ve 12 yaş altı çocuk yardımı da var.


VOSVOS'LARIN ANITKABİR ZİYARETİ


Ankara Volkswagen Fun Club üyeleri, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilişinin 76. yıl dönümü dolayısıyla şehir turu atmış ve Anıtkabir'i ziyaret etmiş. Ankara'da okuyan fakat vizelerden sonra evine İstanbul'a gelen biri olarak bunu kaçırdığıma çok üzüldüm. Çünkü Vosvosları çok seviyorum. Okulum biter bitmez de hiç vakit kaybetmeden bu şeker arabalardan bir tane almak istiyorum :)


Fun Club Başkanı Olgun Şensoy, Atatürk Kültür Merkezi'nde toplanan ''Vosvos'' tutkunları adına yaptığı konuşmada, her yıl önemli günlerde çeşitli etkinlikller düzenlediklerini söylemiş.Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin yıldönümü dolayısıyla bir araya geldiklerini belirten Şensoy, etkinliğe katılanlara teşekkür etmiş. 



Konuşmanın ardından grup üyeleri araçlarıyla gösteri yapmış. Daha sonra konvoy halinde kısa bir şehir tutu atan ''Vosvoslar'', Ankaralılar tarafından alkışlar ve korna sesleriyle karşılanmış. ''Vosvos'' tutkunları şehir turunu Anıtkabir'de noktalayarak Anııtkabir'i gezmiş ve orada anı fotografı çektirmişler.

Böyle anlamlı bir olay için bir araya gelip güzel bir etkinlik gerçekleştiren ''Vosvos'' tutkunlarını kutluyorum.

5 Aralık 2010 Pazar

Bir Damla Gözlerimde

Bu şarkı her ne kadar melankolik olsa da bu aralar kendimi bulduğum bir şarkı. Bu ayın en iyi şarkısı olarak ilan ediyorum bu şarkıyı.



ÖyLe ÇoK ŞeY VaR Ki İçİmDe, HeP SuStUk KoNuŞmAk YeRiNe. KoNuŞMaDıĞıMıZ HeR Ne VaRsA BiR SeNiNLe BiR DaMLa GöZLeRiMdE...

Bu Evler Bir Harika


Ahşap evleri oldum olası sevmişimdir. Farklı bir havaları var. Betonarme yapıyla kıyaslandıklarında da oldukça şirin görünüyorlar doğrusu. Keşke bu evlerden birine sahip olabilsem. Kim bilir belki ilerde benim de böyle bir evim olur :)